Yazan: Himmet KAYA
Askerî literatürde “öncü birlik”, ordunun en önde ilerleyen, keşif yapan, çatışma hattını ilk göğüsleyen birimidir.
Risklidir; yolu açar ama çoğu zaman en fazla kaybı da o verir.
Öncü, zaferin değil, “fedakârlığın” adıdır. Haritada en önde görünür; fakat zafer töreninde yerini komuta merkezine bırakır.
Bugün Türk siyasetinde bu tanımın en doğru karşılığı kuşkusuz Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
ÖNCÜ BİRLİK: SAHADA MHP, MERKEZDE AK PARTİ
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin son yirmi yılda kurduğu iktidar mimarisi yalnızca devlet kurumlarıyla değil, siyasal reflekslerle de örülmüştür.
Bu yapının en işlevsel unsuru ise MHP’dir.
AK Parti, “öncü birlik” görevini MHP’ye devrederek hem toplumsal tepkileri ölçmekte hem de politik yönünü test etmektedir.
Barış süreci döneminde masaya oturan AK Parti’ydi ama masanın dışında devletin “kırmızı çizgilerini” dillendiren hep MHP oldu.
Toplumun nabzını tutmak, öfkeyi yumuşatmak ve olası krizleri önceden savuşturmak — bu görev hep MHP’nin omzundaydı.
NEDEN BU KADAR PAY VERİLİYOR?
AK Parti, MHP’ye yalnızca ittifak ortağı gözüyle bakmıyor; onu aynı zamanda bir meşruiyet zırhı olarak görüyor.
Cumhur İttifakı’nın her kritik kavşağında Bahçeli’nin çıkışları siyasetin yönünü belirliyor.
Yargı reformlarından dış politikaya, toplumsal kutuplaşmadan kimlik tartışmalarına kadar MHP, iktidarın sesini daha sert, daha “millî” bir tonda yankılıyor.
Bu sayede AK Parti hem kendi tabanını konsolide ediyor hem de sorumluluk paylaşımını perde arkasında MHP’ye devrediyor.
Bugün gelinen noktada, iktidarın görünmeyen gücü yalnızca Saray’da değil; Devlet Bahçeli’nin stratejik söylemlerinde de vücut buluyor.
CHP VE BUTLAN DAVASI: BAHÇELİ’NİN GÖLGESİ
CHP’nin iç tartışmalarının ve özellikle “Butlan Davası” sürecinin perde arkasında da Bahçeli’nin stratejik hamleleri etkili oldu.
Bahçeli, bu süreçte hem CHP’yi doğrudan hedef almadı hem de Cumhur İttifakı’nın siyasi dengesini sarsmayacak bir dil tercih etti.
Bu tutum, Bahçeli’nin yalnızca muhalefeti değil, iktidarın reflekslerini de yöneten bir siyaset tarzına sahip olduğunu bir kez daha gösterdi.
ALEVİLERLE İLGİLİ OLUMLU SÖYLEMLER: YUMUŞAMA STRATEJİSİ
Son yıllarda Bahçeli’nin Alevilerle ilgili kullandığı olumlu, kapsayıcı dil dikkat çekici.
Devlet Bahçeli, uzun süre “milliyetçi çizgi”yi korurken, toplumsal barışı zedelemeyecek bir yumuşama dili geliştirdi.
Bu da AK Parti açısından önemliydi; çünkü toplumsal kutuplaşmanın belirli bir eşiği aşması, iktidar bloğunu zayıflatabilirdi.
Bahçeli bu dönemde — belki de ilk kez — milliyetçiliği yalnız güvenlik merkezli değil, birleştirici bir çerçevede yorumladı.
Bu da Cumhur İttifakı’na yeni bir nefes, AK Parti’ye ise “toplumsal meşruiyet alanı” sağladı.
Yani MHP, kimi zaman sert tepkilerin, kimi zaman da olumlu açılımların öncüsü olmayı sürdürdü.
KIBRIS SEÇİMLERİ VE “ÖNCÜ MÜDAHALE”
Kıbrıs’taki son cumhurbaşkanlığı seçimlerini hatırlayalım:
Bahçeli, Türkiye’nin ulusal çıkarları gerekçesiyle açıkça pozisyon aldı; “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır” sözleriyle hükümetin diplomatik zeminini hazırladı.
O dönemde Ankara’dan resmi bir açıklama yapılmadan önce, MHP’nin çıkışı hükümetin politik yönünü şekillendirdi.
Diplomatik dili MHP kurdu, uygulamayı AK Parti üstlendi.
Bu tablo, “öncü birlik” benzetmesini fazlasıyla doğruluyor.
MHP’NİN GÜCÜ SAYIDA DEĞİL, KONUMDA
Bugün MHP’nin oy oranı barajın altında görünse de, siyasetteki etkisi bu oranın çok ötesinde.
Çünkü MHP, **“kadro değil, konum partisi”**dir.
Devlet geleneğine, güvenlik bürokrasisine ve kritik kadrolara nüfuzu sayesinde AK Parti’nin karar mekanizmalarında bir denge unsuru haline gelmiştir.
Kimi zaman sessizlikle, kimi zaman sert çıkışlarla bu dengeyi korumaktadır.
ÖNCÜ BİRLİĞİN KADERİ VE YENİ MİLLİYETÇİLER
Her öncü birlik, bir gün geri çekilme emrini alır.
Sorulması gereken soru şudur:
O gün geldiğinde MHP geri dönüp ardına baktığında, kim onu bekliyor olacak?
AK Parti mi, yoksa siyasetin değişen dengeleri mi?
MHP, öncü birlik olmanın yükünü taşıyor; fakat tarih gösteriyor ki, öncü birlikler aynı zamanda ilk vazgeçilenlerdir.
Barış süreci bittiğinde, anayasa tartışmaları kapandığında, ya da dış politika yön değiştirince “ilk sessizleşen” yine MHP olur.
Üstelik bugün “milliyetçi duruş” artık tek bir merkezde toplanmış değil.
İrili ufaklı birçok milliyetçi parti — Zafer Partisi’nden İYİ Parti’ye, BBP’den yeni oluşumlara kadar — siyasetin yeni aktörleri olarak sahnede.
Rüzgâr tersine döndüğünde, bu partilerin genel başkanları bile yön değiştirebiliyor.
Bu da MHP’nin yalnızlığını ve öncü birliğin kaderini daha görünür kılıyor.
MHP, Türkiye’nin ikinci en köklü siyasi geleneğine sahip bir parti olarak sadece geçici bir araç veya deney sahası olamaz. Tarihsel mirası, kadroları ve toplumsal kökleri, siyasetin değişen rüzgârlarında kolayca göz ardı edilemeyecek kadar değerlidir. “Önce” sahada görev almış olabilir; ancak bu, tarihin ve siyasetin gözünde “ilk vazgeçilen” bir güç olması tarihine yakışmaz. MHP’nin yeri, sadece öncü değil, aynı zamanda kalıcı ve saygıdeğer bir aktör olarak Türkiye siyasetinin merkezinde olmalıdır