YAZAN: Himmet KAYA
Cumhuriyet Halk Partisi, uzun yıllar sonra İstanbul’da güçlü bir bütünlük sergiliyor.
Artık açılışlar yalnız yapılmıyor, törenlerde başkanlar omuz omuza yürüyor.
Ataşehir’de bir temel mi atılıyor? Maltepe orada.
Kartal bir proje mi tanıtıyor? Kadıköy, Sancaktepe, Tuzla eksik olmuyor.
Bu tablo, sadece bir dayanışma göstergesi değil; yılların yorgunluğunu geride bırakan bir siyasi bilinç fotoğrafı.
Ancak bu geniş kadrajlı dayanışma fotoğrafında dikkat çeken bir boşluk var.
O karelerde bir yüz eksik: Çekmeköy Belediye Başkanı Orhan Çerkez.
Ne kendi açılışlarında partili başkanları görüyoruz, ne de başka ilçelerde Orhan Çerkez’in adını.
Bir “mesafe” var — ne çok açık, ne gizlenebilecek kadar küçük.
Peki neden?
Oysa Çekmeköy, CHP’nin İstanbul’da kazandığı en zor ilçelerden biriydi.
Yıllardır sağın kalesi olarak görülen, köklü muhafazakâr yapısıyla CHP’nin girmekte zorlandığı bir bölgeydi.
Ama 2024 yerel seçimlerinde, partiden gelen dip dalga Çekmeköy’e kadar uzandı.
Genel merkezden örgüte, mahalle temsilcisinden sandık görevlisine kadar herkesin teri bu sonucun içindeydi.
Yani Çekmeköy kazanıldıysa, bu kişisel değil, kolektif bir başarıydı.
Ama görünen o ki, Çekmeköy’de bu zaferin hikâyesi biraz farklı okunmak isteniyor.
Orhan Çerkez’in son dönemdeki tavırları, “ben yaptım” tonunu hissettiriyor.
Parti dayanışmasından beslenen bir başarıyı, bireysel bir zafer gibi sahiplenmek; işte kırılma noktası tam da burada.
Elbette her belediye başkanı kendi tarzını belirler, her ilçenin dinamiği farklıdır.
Ama siyaset, kişisel sahne değil; ortak bir sahnedir.
Ve Orhan Çerkez’in sahneden biraz erken inip, kulisten kendi oyununu oynamaya başladığı konuşuluyor.
CHP’de bugün herkes aynı notayı çalarken, Çekmeköy’den gelen ses bazen başka bir tondan yükseliyor.
Kimine göre bu bir duruş, kimine göre bir kırgınlık, kimine göre ise sadece hesap hatası.
Orhan Çerkez kendini yönlendirilmekten hoşlanmayan, kendi kararlarını kendi veren biri olarak tanımlıyor.
Ama dışarıdan bakıldığında bu özgüvenin arkasında başka bir tablo var:
Kimi adımların, kimi hamlelerin başka fısıltılarla şekillendiği konuşuluyor.

Yani yönlendirilmekten hoşlanmayan bir başkan, farkında olmadan en çok yönlendirilenlerden biri haline gelmiş gibi.
CHP, İstanbul’da birliğiyle güç kazanırken, Çekmeköy’de bu birlikten kopuk bir görüntü, doğal olarak dikkat çekiyor.
Çünkü artık muhalefet zamanı değil; birlikte üretme, birlikte görünme zamanı.
Parti bayrağını dalgalandıran o büyük dip dalga hâlâ etkisini koruyor.
Ama rüzgârın yönünü iyi okumayanlar, o dalganın altında da kalabilir.
Orhan Bey belki sessiz kalmayı tercih ediyor, belki de bu sessizlik bir mesaj.
Ancak halk sessizlikten değil, samimiyetten beslenir.
Bir belediye başkanı halktan çok kendine konuşuyorsa, o konuşma bir noktadan sonra yankıdan ibaret olur.
Siyasette bazen en gürültülü şey, sessiz kalmaktır.
Ama bu sessizlik artık “duruş” değil, “kopuş” gibi görünmeye başladı.
CHP’nin İstanbul’daki başarısında herkesin bir payı var;
ama kimsenin “tek başına kahraman” olma lüksü yok.

Çekmeköy bu kadar zorlukla, bu kadar çabayla, bu kadar emekle kazanıldı.
Ve böylesi bir emeğin içinde yalnızlık, ancak kendi tercihiyle mümkün olur.
Orhan Çerkez’in hikâyesi belki de bunun örneği.
Kendini sahnede tek başına sanan bir oyuncu, aslında perde arkasında çoktan yalnız kalmıştır.
Elmayı dışarıdan baktığınızda hâlâ kırmızı, parlak, diri görebilirsiniz.
Ama bazen en içten başlayan çürüme, en sessiz olandır.
Saygılarımla…